“Özledikçe özlemleri artar içimin,
bir demet papatya ile geldim.
Avuçlarımda akide şekerlerini gizledim.”
Bazı günlere kısa
cümleler, bazı günlere uzun cümleler düşer. Unuttuğumuz kelimeler canlanıverir;
hafızamızın derinliklerinden bir çocuğun kocaman sevinci olarak geri gelirler.
Aslında akşam her
şehirde aynı yıldızlarla başlar, der öykünün bir yerinde kadın.
Belki henüz öykü bile yoktur ortada.
Gözümde canlanan bir bayram telaşı
var. Bu olsa olsa bir masal olurdu.
Bir varmış, bir yokmuş,
ya da evvel zaman içinde, kalbur saman
içinde,
ülkenin bir yerinde bayramlar varmış.
Bayramca yaşanan.
Şimdi kaldı mı?
Bugün bayram, erken kalkın çocuklar…
Bu şarkıyı mırıldanan çocuk, yaşımla
beraber benden uzaklaştı. Hem benim yaşım, hem de zamane çocuğu unutmuş
bayramları.
Evde bir tatil havası. El öpülecek
büyükler, bahşiş verilecek küçükler de yok.
Şimdi eski günleri hatırlamalı,
şimdinin bebeğine güzel anılar bırakmalı.
Benim gibi tek çocukların bayram
kalabalığı azdır.
Kocaman ahşap evimizin duvarlarında hep
kendi sesim; kuzenlerimin gelmesini iple çekerdim…
Mutluluğum dayım ve ailesinin gelişi ile
ikiye katlanırdı. Ellerim, benden küçük kuzenlerimin avuç içlerinde, evin her
yerini arşınlardık. Meğer onlar olmadan önce geçen bayramlarım ne kadar
sessizmiş diye düşünürdüm…
Hayatım boyunca
sessiz ama mutlu bayramlar geçirdim.
Çocukluğumda,
her bayram karnaval olurdu, kağıttan rüzğar gülünün renkli kanatlarında.
Halka
şekerlerle, macuncuların renk renk macunları geçerdi hayallerimizden…
Kenarları
bembeyaz dantelli soket çoraplarımız ve ütülü mendillerimizle, oğlan
çocuklarının traşlı kafalarına gülerek bakardık, saçlarımızı savura savura …
Olmazsa olmaz
kurdelalarımız kıyafetimizin renginde, el öpme turlarına başlardık komşu
kapılardan…
Sabahın horoz
sesine karışan aile kahvaltilarının ardından, topluca bayramlaşılan
mutfağımızda, dedemin elini ilk ben öpeceğim diye yarışa girerdim büyüklerimle.
Dedemin yeni traş olmus yanaklarını öperken yaşadığım sevinçler bugün bile hiç
aklımdan çıkmaz.
Parlak ela
yeşili gözleriyle bana bakar ve çocukluğumu doya doya yaşamam için elinden ne
gelirse yapardı.. Dedemden sonra sırası ile büyük babaanne, anneanne, baba,
anne,dayı ve yenge yüzümün onlar için ayrılan bölümlerine öpücük kondururlardı.
Dedesinin krallığında yaşayan kırmızı pabuçlu prensesin yanakları, burnu, alnı
herkes tarafından öpülebilirdi. Ama gıdığı hep dedesinindi.
Saat ilk
misafirin geliş saatini göstermeden önce, kadınlar kahvaltı sofrası
toplarlarken, erkekler bayram gazetesinin sayfalarını bölüşmüş olurlardı kendi
aralarında.
Biz mahallenin
çocukları sokağın ortasında toplanırdık. En fiyakalı kıyafetlerle topluca
yapılan komşu gezmelerimizde, kapı önü ziyaretleriyle çantalarımızı sekerlerle
doldururduk.
Biz küçücüktük.
Avuçlarımız bizden daha küçük. Çikolataların ender uğradığı memur
mahallelerinde, renk renk şekerlerimiz avuçlarımızda büyürdü. Bir iki badem
şekeri, bir iki akide ile ceşni kazanan şekerlerimiz olurdu. Mendil aralarında
avucumuza bırakılan paralarla hemen gidip leblebi tozu alırdık. Çocukça bir
sevinç idi bizimkisi, şeker tadında…
Sokağın bayramı
bitip, birer birer evlerimize döndüğümüzde misafirleri beklemeye başlardım.
İlk onlar
gelirdi. Ben bilirdim. İçimden hep ilk onlar gelecek derdim, bir dilek
tutardım, hep olurdu. Yıllar boyunca her bayramda, hep aynı saatte ilk onlar
geldi. Dedemin manevi oğlu, eşi ve oğulları…
Onların gelişi
ile bayramın gelişi aynı olurdu. Aslında her zaman görüşürdük. Ama her bayram
sabahı bayramlık kıyafetleriyle, el ele kapıyı çalışlarını ve onları ilk olarak
kapıda karşılayan çocuk sevincimi şimdi bile özlerim…
Şimdi içimde
bayramı özleyen bir çocuk;
Eteklerimde
renk renk şekerler, ellerimde renkli balonlar ile kağıttan bir rüzğar gülünün
dönüşü ile elbisesi uçuşan kırmızı ayakkabılı bir prensesim ben. Ve biliyorum
ki elimi uzattığımda avucum hiç boş kalmayacak.
Çünkü
dedelerin dedesi bana güzel anılar bıraktı.
Bir beyaz
mendil açıyorum uzaklardan, bayram şekeri tadında,
geçmiş bir bayram kokusu hayallerimde…
Ağzımda bir akide şekeri,
Avuçlarımda
umutlar…
bence, kendimce;
Bayram en çok çocuk(luk)lara ,
çocuklar da en çok bayramlara hasretttir.
Benim hasretim her ikisine…
SunA.K.
Grasse/17.01.2005
Aucun commentaire:
Enregistrer un commentaire