Yağmurla karışık bir şehir gezintisi...
Bir bebeğin uykusuna karışıyor cümlelerim.
Onun düşlerinde benim gürültücü klavye sesim. Yazmak mı, yazamamak mı? Günlerce
beynimde dolaşanların duvara yansıması. Bir gölge oyunu var gördüklerim
arasında. Parmaklara geçirilen kuklalar eşliğinde, yeniden çocuk olmayı
denerken, en son uçakta güzel bir cümle kurmuştum. Şimdi ise unuttum.
Karşımda sarı
renkli bir duvar, yazdan kalan güneşin son demi ile ensem ısınmış. O yukarıda
uyuyor. Nihayet...
Yağmur kokan bir
sabahtı anımsadığım. Gittikçe benden uzaklaşan şehrimde güze merhaba demenin en
yalın sesi. Yağmur yağıyor, seller akıyor...
Taze toprak
kokusunu getirmişti gökten inen damlalar. Daha sabah şehri çalkalamadan yollara
düşmüştük. Şipşak fotoğraflar gibi yapılan kısa şehir turları ile bebeğin
beslenme saatleri arasına sıkışmıştım. Sıkışmıştık ama bu yetişme telaşında
gözüme her şey daha bir güzel geliyordu.
Güzel bir Eylül
sabahı. Yağmur kokan kentin en ihtişamlı meydanlarından birinde göğe dikmiştim
başımı. Yüzüme düşen yağmur damlaları şimdi arkamda kaldı.
Yıllar öncesinden
hatırladığım curcunanın yerini bir sessizlik almıştı. Doğru yerde ve doğru
zamanda olup olmadığımı anlamak için kendimi dürttüm. Daha okullar açılmadan
hafta içi bir gün koskoca meydanda bu boşluk. Yoksa burası Eminönü değil miydi?
Issızlıkta, hayali
sesler ve hayali itişmelerle yürüyordum sanki. Adımlarım, ayaklarım, ellerim.
Bir şeylerin eksildiğini düşündüm. Öğrencilik yıllarında kalabalıkta yalnız
kalmak için sık sık uğradığım sokaklarda sade bir sessizlik. Üçe beşe yapılan
pazarlıklar bitmiş, yol üstü tezgahları başka yerlerde açılmış. O kalabalık
meydan ve curcuna semti başka bir görüntü ile karşıladı beni. Yakında balık
ekmek keyfini de bitireceklermiş.
Şimdi yağmurun
kokusu daha keskin. Deniz kokusu da yanında. Birazdan oltalara takılacak ilk
balıklar ve küçük sandallarda öğle telaşı başlayacak. Şaşkınlık ve ıssızlıktaki
hayali kalabalıkla Sultan Ahmet’e gitmek üzere hafif metroya biniyorum. Her şey
şaşırtıcı. Akın akın akan kalabalıklar beklerken koyu ıssızlıklar var çevrede.
Şehir boş.
Oysa en güzel
zamanı yılın. Eylül’ün ilk günleri. Yaz güneşi ve güz yağmurunun gizli flörtü.
Sokaklardan taşmak lazım. Sokaklara karışmak lazım.
Kokuların peşinden
gidip özlenen şehre merhaba demenin rotasını çizmeli. Yağmur yol gösterici.
Koskoca turistlik meydanda taze kesilmiş çimen kokusu. Yağmurun değdiği
yeşilliklerin parıltısı gözlerimi alıyor. Sonra sıra sıra dizilmiş turist
otobüslerinin egzoz kokusu, rahatsız edici ama katlanılabilir. Buram buram
acıktıran simit kokusu, yanına bir demli çayın eşlik etmesi beklenir.
Bekleyen var,
dönmek zamanı. Geride bıraktıklarını sokak aralarından kıvrıla kıvrıla denize
kavuşurken anımsa. Unuttuğun taş sokaklardan nem kokusu boyunca denize ulaş.
Karşına Galata Kulesi çıkınca dur. Her yer boş. Sokak satıcıları gizlenmiş.
Köşede boyacılar ve her zaman kokusu seni çeken o kapalı baharat çarşısı...
Önce yeni çekilmiş
kahve kokusu ile başlamalı, ardından birbirine karışmış baharat kokuları ile
yağmurun kalabalıklaştırdığı Mısır Çarşısında bir tur yapmalı. Bir yabancının
gözlerini ödünç aldım. Hatırlamak adına, şaşırmak adına tüm renkleri ve
kokuları kızıma götürmek üzere bir masal içinde saklıyorum.
Yeniden
meydandayım, yağmur artık ıslatmıyor. Kuşlar ve ben. Göğe ellerimi açıp kendi
etrafımda dönmek istiyorum. İlk kez böylesi boş, böylesi koşulası bu meydan.
Bir balık ızgaraya düşüyor, gelip geçen otobüsler sabaha oranla daha
kalabalıklaşmış, yer altındaki pazardan döner kokusu geliyor. Tanımadığım bir
yanık sesli şarkıcı eşlik ediyor yer altı işportacılarının pazarlıklarına.
Galata Kulesi
karşımda hala. Tıpkı Kız Kulesi gibi Galata Kulesi’ni de her daim görebileceğim
meydanları seviyorum...
Yağmur diniyor.
Şimdiye bir bebek
ağlaması karışıyor, yeni uyanmış.
Orada bir çocuk
elindeki simidin susamlarını atıyor martılara.
Çay demlemeli.
Güz geldi. Eylül
bitmeden o kokuyu bir daha hissetmeli.
Kabuk değiştiren
bir meydandan eskisi ve yenisi ile hatıralarıma karışan yüzler, sesler ve
kokular kaldı. Avuç içlerimde bir küçük ayna, baktıkça bir martı havalanıyor
benim şehrimden...
SunA.K.
17.09.2004