NE VAR NE YOK

19.1.14

UYAN ARTIK GÜZEL İNSAN...GÜLÜMSEMENİ YARIM BIRAKMA....




nejat işler

Gülüşünde acıyı  da, isyanı da gizleyen adam,
O bizim neslin kimi zaman isyanı, kimi zaman yarım kalan hayalleri, kimi zaman inatçı asiliği olarak kazındı gönüllerimize....
Yumurta’da gözlerini yere indirerek duran adam da, bar’da şiddetiyle yüreğimize nefreti sokan adam da aynıydı...ilk şehnaz tango ile tanıdım...genç zamanlarımıza düşen genç gülüşü ile ekrana çok yakışmıştı yüzü... sonra gülbeyaz’ın mavi gözlerinde kaybolan aşkı oldu...aliye’yi seyretmedim...arada bir televizyon sayfalarında rastladığım fotoğraflarda bir şey eksikti...herkes çok beğeniyordu ama yok o dizi bence o’nun değildi...ama çok beğenildi...genç kızların kalbine taht kurdu...
Mustafa hakkında herşey’de fikret kuşkan ile karşılıklı oyunlarının büyüsü hala aklımda, ardından anlat istanbul’da göründü...yaşamın kıyısında’na bir kıyıdan pencere camından bir sahne ile aklımda kaldı...sonra ali oldu 11’e 10 kala’da, gündelik çıkarlarının peşine düşen silik bir kapıcı resmi çizdi...kaybetmeyi seçmişlerin sesi oldu sonra...bir ah dedi hepimiz içimizdeki ahları sıraladık...siyah beyaz bir barda kavga eden adamı değil hayat kurtaran bir adamı soktu sinema hafızamıza...sonra çınar ağacında kısacık bir göründü..
Bıçak sırtında güzel adamlar buluşmasıydı...fikret kuşkan, mehmet günsur ile birarada beyaz camda devleştiler..
barda filminde oyunculuklarına doyamadığım erdal beşikçioğlu ile karşı karşıya oynadığı behzat ç. ile girdi yeniden belleklerimize...nefret, şiddet, kin hangi kötü duygu varsa neredeyse hepsini bir anda ercüment çözer olarak karşımıza çıkarıverdi...ardından bir dizi ile yeniden bir barın arkasına geçti...intikam ama devam edemedi...
Belki sağlığı, belki de o rolün ona göre biçilmemiş olmasıydı..tüm bu rollerle beyazperdede ve renkli camda kimi zaman gülümserken, kimi zaman gözlerini yere indirirken , kimi zaman da en nefret ettiğimiz kahkahalarını atarken gerçek hayatta isyan etmeyi seçti...
Dayatmalara, oyuncuların girdiği o sahte dünyaya, kimi zaman hayata, çoğu zaman yalana,
Aşkı bence hiç oynamadı...bir kadını sevdi, belki de bir çok kadını ama bence hiç aşık rolü yapmadı...sevdiyse gerçekten sevdi...
Hepimiz önce ağaçlar için , sonra ölen çocuklarımız için ağlarken o diğer bazıları gibi parasız kalırım, işsiz kalırım deyip yerinde durmadı...gezi’de de direndi...isyan eden gözlerindeki gülümsesi ise hiç bitmedi...
Sonra hasta dediler, alkolle sorunu var dediler...birileri hemen karalamak için sırada bekliyordu...
Evet hastaydı, evet alkolle arası iyiydi...ama unutmayın o sizin gibi hiç yalana başvurmadı...
Avmlerde magazine oynayan dublajlı oyunculara inat sokakta hayata oynadı...
Bugün komada dedikleri andan itibaren tek düşündüğüm şey adam gibi adam, rolünün hakkını veren bir oyuncu oluşuydu...artık hızla nesli tükenen bir kuşaktan geliyordu...tıpkı çevremdekiler gibi, tıpkı benim gibi bazı şeyleri kabul edemiyor ruhuna sığdıramıyordu...ruhunu acıtırken bu koca dünya düzeni bedenini  de ihmal etti...belki bizler onun kadar cesur değiliz...kanayan yaralarımıza, ağzımıza kadar gelen çığlıklarımıza rağmen susmayı, bazen de küçük beyaz yalanlarla konuşmayı seçiyoruz...
Belki de hepimiz aslında kaybedenler kulübü’ ndeyiz...kime göre neye göre sadece bunu bilemedik...
Şimdi durduk yere, hele bazı kötülükler hala can acıtırken böylesi  yürekli bir adamın orada hasta olduğunu bilmek üzüyor bizleri...hepimiz  kendimizce yakarıyoruz iyileşmesi için, diliyoruz ki bir an evvel gözlerini hayata katsın, diliyoruz ki o gülümsemesini eksik etmesin, diliyoruz ki sevdiklerinin yanından gitmesin...
Eğer yeniden o isyankar gülümsemesiyle hayata karışırsa isterse bir daha hiç yansıtmasın yüzünü beyaz perdeye ve renkli cama ne yazar yeter ki daha biraz daha yaşasın...hem de kafasına göre, hem de isyan ede ede...
Bizde ona uzaktan bakıp  bizim gençliğimizi, unutttuğumuz direnişlerimizi ve doya doya gerçek gülümsemeyi hatırlayıp umutlanalım....

Bir an evel iyileş asi adam...henüz filmin ortasındayız....

13.1.14


KADININ ADI HALA YOK....
ÇOCUĞUN ADI KADER

Kadın çocuk, çocuk kadın...artık hiçbirinin önemi yok...
Ölü kadın ya da ölü çocuk olması da önce içimizi acıtacak, sonra biraz gözyaşı bırakacak, sonra isyan ettirecek, sonra yazılara, filmlere, romanlara konu olacak...sonra tümü gibi unutulacak...onun bedeni toprağa karıştıkça biz hayata karışacağız ve hayat bizi bir başka benzeri ile karşılaştırıncaya kadar susacağız...

Kimimiz önce topuklu ayakkabılarının çamurunu temizleyeck önce masasına oturup bilgisayarı başında bir iç geçirecek bu habere...
Kimimiz sabah kahvaltı hazırlıklarında televizyonda yüzüne çarpan görüntüsüne önce bir hayıflanacak sonra yumurtayı fazla pişirdiği için kendisine kızacak...
İsyan eden cümlelerini bir bir sıralayacak biriniz twitterda sonra yayın yönetmenine kızarak avm önünde ünlü beklemeye gidecek...
Sabah duşunu alırken onun yerinde olmadığı için mutlu olacak yeni meşhur olan bir şarkıcı adayı, aynı topraklardan gelmesini hatırlayacak sonra kendi değişen yaşamını düşünüp bir oh çekecek...
Sınıfa giren öğretmen daha önce aynı kaderi paylaşan bir öğrencisini hatırlayacak gözleri dolarak, sonra elini yeni belirmeye başlayan karnında gezdirip kendince bir dua mırıldanacak...
En hüzünlü türküsünü bugün söylediğini düşünecek radyo sanatçısı sabah gazetede gördüğü bu haberle titreşecek sesi, sabah radyoda türkü dinlemeyi  seven yaşlı kadın haberleri bilmese de türkücünün sesindeki ölüm haberini alacak kendi kaderine yanacak...
Sonra bir kadın evdeki tüm tozları almaya çalışırken birden hatırlayack kaderi, belki de kaderini...
Sobaya odun koyan ellerinin ne kadar çatlamış olduğunu gören bir başka çocuk gelin isyanı bile unutmuş bir çığlıkla acıyacak haline...
Bir babanne torunlarına bel ağrılarından yakınırken televizyonun dibine düşmüş genç kızın ona çay getirmesini söylecek...
Kahve servisi yaparken birden elindeki tepsidekilerin hepsini dökecek bir genç garson kız, ona bakan ve belli ki acelesi olan saçlarının fönünden hala kurutma makinesi kokusu gelen genç kadın sinirle manikürlü tırnaklarını yiyecek...
Facebookda paylaşacak birileri bu haberi, birileri yorum yapacak...
Bir kadın politikacı bir otogalerinin açılışında bu konuya değinmek isteyen gazeteci kızı azarlayacak, yeri değil burası değil diye...
Hemşire iğnesinin acıttığını bilmeden daha da bastıracak damarlarına hastanın, uzaktan akrabasının kızının ölüm haberini televizyondan  almışlığına içerleyecek...
Hastane yatağında serumlarla yatan kadın inleyecek, ben burada acı çekerken gencecik bedenler toprak oluyor diye...
Kadın yemeğin tuzunu biraz fazla kaçıracak o gün.
Kuaför bir daha çocuk gelin başı yapmayacağım diye yeminler ederken, ilk duruşmasına giden avukat kadın yakasını düzeltecek karşısına çıkacak kadın hakime ait söylenenleri bir bir hatırlayacak ve ilk olacak duruşmasında kavga eden iki komşudan birinin avukatı olmak yerine tecavüze uğrayan kızları savunarak bu ölümlerin  intikamını almak isteyecek...
Lise öğrencisi kız bugün yapılacak sınavdaki tüm sorulara ezbere bildiğini düşünerek pencereden dışarı bakacak...
Bir kuş uçacak uçacak uçacak...
Ve biz yine bugün ölen o 14 yaşındaki kızı başına gelenleri unutup güne karışacağız...

11,5 yaşındaki kızı yatağına alabilecek kadar yüreksiz adamı düşün
Haydi O da gençti diyelim...
12 yaşında çocuk doğurmasına müsade eden aile kurumuna ne demeli...
Kemik yaşı daha büyükmüş...
13ünde bir çocuk daha veren hayata isyan eden bedeni
14ünde tek kurşunla artık ölü
İntihar ya da cinayet...
Fark eder mi savcı bu saatten sonra bu soruyu sorsa...
Cinayet olsa değişecek mi kaderi kaderin...
İntihar deseler koruyacaklar mı çocuk kadınların anneleri kızlarını...

İsyan etmek yetmiyor elbet
Bu memleket kız çocuğunu bu zihniyetle büyüttüğü sürece bu ne ilk ne son haber olacak...
İki satır yazı öğretmekle de olmuyor bunun eğitimi, kadının adı yoksa hala bu toplumda....ve kader hala bir kız çocuk ismiyse yüze vuran bir tokat gibi...kız çocuklarımıza mavi, umut, yeşil, güneş, yaz, hayat diyemeyecek kadar kaderimize terk edilmişsek, bir kış günü toprağa karışan Kader’in kaderini aslında bizim çaresizliğimiz taa başından beri biliyormuş....

Belki bir gün saçlarımdaki tüm saçlar bembeyaz olduğunda bu yazıyı okuduğumda bütün bu yaşananlar gerçekten geçmişte kalır umudunu taşıyacak kadar umut bırakmayan memleket gerçeğine buradan selam olsun...     


KADER aslında hepimizin....