KIŞ UYKUSU FİLMİ ÜZERİNE GENEL BİR YAZI YAZMADAN ÖNCE
KİŞİSEL HİSLERİM...
Acılarım o kadar taze ki...üst üste yaşadığım kayıplar film
seyretme heyecanıma gölge düşürmüştü....tam kül basayım dediğim zamanlarda da
memleket acıları ekleniyor yüreğime...
soma ile başladı film...orada filmin kadrosunda da filmi
izleyenlerde de somanın hüznü vardı...
bazen elden bir şey gelmediği zamanlar vardır...gülümsemek
zorunda olurken bile için için yas tutmak...yönetmen ve oyuncuların
tebessümlerine yansıyan buydu...
nuri bilge ceylan büyüklüğünü, ustalığını ve her seferinde
kendini aşmayı başardığını bir kez daha gösterdi...
filmin gizli kahramanı bence ebru ceylan' dı...senaryo ve
yapımdaki varlığı o kadar belirgin ki...
iyi ve başarılı bir yapımcı ile yol alıyor NBC, zeynep
ozbatur atakan...
haluk bilginer için yazabileceğim kelimeler yetersiz
kalabilir...sahnede devleşen hem de öyle böyle değil
kocaman olan bir oyuncu...onu
izlemek bir ayrıcalık...
demet akbağ içindeki kadınları çıkarttıkça ona
hayranlığımızı artırıyor..o kadar yaşatıyor ki rollerini, bugünkü kırmızı
kıyafeti içindeki zerafeti de örnek olacak nitelikteydi...
melisa sözen genç ve
olgun… şimdiye kadar izlediğim tüm film ve dizilerinde karşısındaki oyuncuya
değer katan bir tavrı var…güzel gözleri o kadar anlamlı bakıyor ki…
serhat kılıç,
kızlarımın Salı gününü iple çektikleri dizinin ergun plağı…hamdi hoca kimliğini
o kadar inandırıcı giyinmiş ki, onu hayranlıkla izleyen kızlarım bu halde
görseler tanımazlardı..
nejat işler…oyunculuğuna ve hayata olan tavrına defalarca
yazı yazdığım…onu hayata tutunmuş görmekten büyük mutluluk olamazdı bizlere…kısacık
rolüyle filme ruhunu katmıştı yine…
ayberk pekcan, onun ilk kez bir filmini izliyor olmayı kayıp
haneme yazdım ama dizilerden aşinayım oyunculuğuna…bulunduğu sahnelere hareket
getirmiş…
tamer levent, tiyatrocuların sinema yapması gerek hissini
defalarca uyandıran ve haluk bilginer ile olan sahnelerindeki konuşmalar hiç
bitmesin dedirten …
mehmet ali nuroglu, sevdiğim
bir dizinin yürekli kahramanı olarak tanıdığım oyunculuğunu diye her zaman ben
de özel yeri olacak oyunculardan…kısa bir roldü fakat anlamlı bir karaktere
hayat verdi ki…tam üstüne biçilmişti..
nadir sarıbacak ilk
defa dikkatimi çeken ve son sahnelerde filme kattıklarıyla akla kazınan
nuri bilge ceylan filmlerinin görüntü kalitesi ve büyülü
ruhunda görüntü yönetmeni gökhan tiryaki’den bahsetmeden geçmek olmaz diye
düşünüyorum…yönetmenle iklimlerle başlayan birliktelikleri devam ettikçe ortaya
çıkan başyapıtların sayısı artıyor…
İKİ yıl sonra yeniden bir nbc filmi seyrettim cannes’da…ik
filmi kasaba harici tüm filmlerini cannes’da seyretme fırsatı bulduğum için
kendimi çok şanslı sayıyorum…
Artan diyaloglar, uzayan süreler ve sürekli çıtayı yükselten
mükemmel oyuncularla yine doyumsuz ve defalarca seyredilecek bir film yapmış…
festival filmi için hayli riskli uzun süresi, kısıtlı gösterimine rağmen çok
yoğun ilgi aldığını gözlerimle gördüm…
Ve galiba NBC, film
uzunluğunu 3 saatten 5 saate çıkarsa bile o sinema koltuğuna çakılarak ve
nefessizce izleyeceğimi biliyorum…çocukları birine bırakabilseydim…murat'ın
peşine takılıp la licorne sinemasındaki 21 seansına da girerdim…ki şimdide
ağustostaki vizyon tarihini beklemeye başladım…
Arasına ayraç koyarken hayallere daldığım rus romanları gibi
uzun, kışın kasvetli ruhunu pencere önünde yağan kara bakarak geçirdiğim
çocukluğum gibi anadolu, gençliğime ve birazda benliğime yapışmış hayatın
felsefesi soruları gibi ruhumdan bir parça,
biraz ben, biraz sen , biraz hiç, biraz çok diyecek kadar
düşündürücü, zamanın donduğu, zamanın durduğu…nerede olursan ol içindekinin sen
mi yabancı mı olduğunu arayıp duran…
zenginlik, fakirlik, af etmek, özür dilemek, kıskançlık,
pişmanlık, adalet, asalet…
sıralamakla bitmeyecek kavramları hayatın ocağında pişirmek…
ocakta yanan paranın kokusu da , kokudan tiksinilerek açılan
camdan gelen soğuk da, gar binasındaki sobaya değen elin canı yanması da tüm
canlılığı ile bedenime geçti…o kar beni zaman zaman titretti, ikram edilen adaçayı
kokusu burnuma geldi , film o kadar gerçekti ki…
sinema hayattan bir kare çaldı yine…sinema memleket özlemime
derin bir çizgi çekip yüreğimdeki yaraların hafif hafif kabuklarını kanattı…sinema
yine beni içine aldı…
ruhun salıncakta sallanması gibi birşey…gözlerim yorgun,
bedenim çökük, ama ruhum garip bir boşlukta sallanıyor…
güzeldi….
sadece olağanüstü güzel…
SunA.K.